Matrix, gerçeğin çölü ve hakikati inkara şartlanmış olanlar
Son zamanların en dikkat çekici filmlerinden biri olan Matrix'de, Neo kırmızı hapı seçince, Morpheus ona şöyle sesleniyordu: “Gerçeğin çölüne hoş geldin.” Filmde, Cypher karakteri ise hain olarak tasvir ediliyordu; Yahuda’nın (Judas) filmdeki karşılığı bir anlamda. Cypher, iç çatışmalarının ardından arkadaşlarına ihanet ederken ajanlara şunları söylüyordu:
- Bu bifteğin gerçek olmadığını biliyorum. Bunu ağzıma koyduğumda matrix’in beynime bunun taze ve sulu olduğunu söylediğini biliyorum. Ama dokuz yıldan sonra neyi fark ettim biliyor musunuz? Cehalet mutluluktur.Bunu alıntıladıktan sonra, Muhammed Esed'in "Kur'an Mesajı" isimli tefsirinde "küfür" kelimesini "hakikati inkara şartlanmışlıkla" karşıladığını da ayrıca hatırlayalım. İlginçtir, Cypher’in söylediği sözlerde işte tam bu var. Çünkü küfür, nefsin arzularının tatmini uğrunda, bile bile hakikate sırt dönmek demektir.
Ama iş burada kalmıyor. Morpheus’un dillendirdiği “gerçeğin çölü” ifadesine tekrar dikkat çekmek istiyorum. Bu sözde derin bir bilinçaltının izleri mevcut. Film boyunca realite, kuru, tatsız, zevksiz ve yaşaması ve katlanması zor bir hayat olarak tanımlanıyor. Yani Morpheus’un, Trinity’nin veya Neo’nun zihin yapısını bu bağlamda Cypher’den ayıran çok fazla şey yok.
Filme göre hakikat, katlanılması gerekli ama tatsız bir olgudur, ve hakikati kabul eden kişi bütün zevk ve güzellikleri matrix'te bırakıp gelmektedir. Bu, aslında tam da Batılı zihin yapısının dışavurumudur. Batılı kafa, hakikatteki sadeliği sevmez. Tam tersine yaşanmaz bir yerdir hakikatin dünyası. Bu yüzden de Batılı insan tipi, başını kendi zevklerine göre tasarlanmış yalancı bir simülasyon olan matrixten dışarı uzatmak istemez. Sözkonusu yalancı matrix, haksızlık ve adaletsizliklerle örülmüş, ötekilerin kanı ve teri pahasına kurulmuş olsa bile.
Batılılar bu bağlamda tam da Cypher’in “cehalet mutluluktur” aforizmasına uygun tavırlar sergiler. Hakikatin tatsız ve kendi menfaatlerine dokunan dünyasına geçmektense, matrix’i kutsamayı evla sayar. Mesela içlerinden biri çıkar ve dünyadaki adaletsizliğin Tanrı’nın dileği olduğunu ve bunu kabullenip buna uygun davranmak dışında bir şey yapamayacaklarını söyleyiverir, yani matrix'i kutsallaştırma yoluna gider.
Batı dünyası yüzyıllardır Yahuda’nın zihin yapısıyla İsa’yı takip ettiğini söyleyip duruyor. Fakat kendi kendine söylediği bu yalana inanmaya daha ne kadar devam edecek?
Bütün bunları neden mi anlatıyorum? Batı’nın bu gönüllü matrix tutsaklığını Lübnan Savaşında da gördük. Başta ABD olmak üzere pek çok Batı hükümeti ve genel kamuoyu, çocuk katliamlarına göz yumma alçaklığını gösterme pahasına İsrail’in arkasında durdu ve bu katliamı çeşitli yollarla meşrulaştırma yoluna gitti. Asıl işgalci ve teröristin İsrail olduğu gün gibi ortadayken, Batılı kafa yapısı bunu kabullenmeyi, içine iyice yerleştiği sahte gerçekliğin devamı için bir tehlike olarak gördü. Yine hakikate sırt dönmeyi seçti.